Kamptaki ölüm sayıları giderek artarken, Helen Naziler'e karşı koymak ve olmaması gereken yerlere gitmemek için yöntemler buluyordu. David esir alanlara şarkı söylerken Helen, kamp istatistiklerini içeren diyagramlar çizimi yapıyordu. Helen, Auschwitz kadın kampında Naziler için istatistiksel grafikler oluşturan bir grafik tasarımcısıydı. Polonya'nın soğuk rüzgârı ince giysilerin üzerinden esip geçerken ısınmak neredeyse imkansızdı. Bir gardiyan, David'i bir zamanlar içinden cesetler çıkardığı hendeğin yanından sürükleyerek geçirdi ve onu bir su birikintisinin önüne bıraktı. Önemli biri haline geldiğini biliyordu ama bu kadar insan onun için duruyorsa, düşündüğünden daha önemli olmalıydı. Bir grup SS adamı seyirci olarak yanında duruyordu. Mahkumlar diğer mahkumlardan izole edildi. Pazar günleri öğleden sonraki nüfus sayımı saat 1'de yapılıyordu. Mart 1943'te bir pazar öğleden sonrasında, David kaldığı sıcak yerde bir sarsıntıyla uyanmıştı. Her şey böyle başladı. O ve diğer işçiler, dezenfekte edilmiş giysileri öğlen saatlerine kadar asmışlardı. Bakışmaları ve kısa sohbetleri sanki hiç durmamış gibi devam etti. Şarkı söylemeyi seven 16 yaşındaki Polonyalı bir Yahudi olan David ise 9 ay sonra geldi. Bu da aşkın engel tanımaz gücünü gösteren bir apaçık kanıttı. David, Auschwitz'ta rahatlıkla geziniyordu ve her şey hava koşullarıyla başladı. . . Uzun bir sessizlikten sonra, nihayet ilk adımlar atılmaya başlanmıştı. Bir subay David'in ayaklarının altındaki tahtayı tekmeledi. Birbirlerine not göndermeye de devam ettiler. Kırmızı yanakları ise hala sağlıklı ve 'işe yarar' olduğunu gösteriyordu. Göze batmayacak şekilde küçük notlarla birbirlerine mesaj gönderiyorlardı ve zaman zaman da yolları kesişiyordu. Yorgunluktan uyuya kalan David, yoklamayı kaçırmıştı. Onu aradıklarını anladığında paniklemişti. İşte bu, diye düşündü; bu iş böyle bitecek. Strafkompanie ise acımasız işkence yöntemleriyle biliniyordu. En az altı metre derinliğinde bir çukura düştü. Grafik tasarımına ilgi duyan 23 yaşındaki Helen, Mart 1942'de Auschwitz kampına gönderilen ilk Yahudiler arasındaydı. Helen Spitzer, Auschwitz'de önemli bir pozisyonda olduğu için hayatta kalmayı başarmıştı. Mahkûmları soğuğa karşı koruyacak az sayıda alan vardı. Sadece 16 yaşında olmasına rağmen, hayatın ona öğrettikleriyle başa çıkmıştı. David, hiçbir zaman bir kadınla böyle bir zamanda tür bir ilişki içinde olacağını düşünmemişti. Belli ki bir süredir acı soğuğun altında bekliyorlardı. David'e göre Helen, onu görmek için sık sık gelip, orada olmak için bahaneler buluyordu. David Wisnia ise Auschwitz'den kaçmayı başaran nadir kişilerdendi. Bir memur, ona ölümle tehdit ederken, David'in içinde bulunduğu çamur ve toprakla kaplı ortam, onun kabuslarını daha da korkunç hale getirdi. Artık sağlıklı görüntüsü kaybolmuştu, kilo ve güç kaybediyordu. Her ikisi de evlerini, ailelerini kaybetmişti ve şimdi sadece suçları Yahudi olmak olan bir yerde esaret altındaydılar. David, cezaevi koğuşundan kurtulduğu için daha da önemli hale geldiğini hissediyordu ve aslında bu durum azımsanacak bir başarı değildi. Ceza bölgesinden asla canlı çıkamayacağından emindi. Daha uzun ve yorucu saatler çalışarak el arabalarıyla çakıl taşıyor ve merkezi drenaj hendeğini kazıyorlardı. Cesaret, sebat ve biraz da şansla hayatta kaldılar. Helen toplama kampına vardığında görevi ağır taşları kaldırmaktı. Biri ona göz kulak olmuş olmalı, diye düşündü. Helen'le birlikte olmak ona cesaret veriyordu. Ve aslında David'in boynundaki ipin bağlanmadığı, David çukura düşünce anlaşıldı. David o anda kendisini öldüreceklerini düşündü ve depodan sorumlu komutanla yüzleşti. Gardiyanlar ellerindeki coplarla toprak yollarda ilerliyor ve budaklı ağaçların altında komutlar yağdırıyordu. . Sadece bir şey onu tam bir umutsuzluktan uzak tutuyordu: Eğer yeni gelen biri olsaydı, işinin biteceğini, oracıkta infaz edileceğini düşündü. . Savaşın sona ermesiyle bu çift bir araya gelecek ve David, eşine savaş öncesi babasıyla opera ziyaretlerini anlatacaktı. David ise açlıktan ölmüş bedenleri taşıması için zorlanmıştı. Artık karanlık yıllar geride kalmış ve bundan sonra müziğe olan sevgilerini ve daha güzel zamanların anılarını paylaşacaklardı. Wisnia, kampa gizlice inşa edilen bir direkten tırmanarak kaçmayı başardı ve ardından Polonya'da yerel direniş gruplarına katıldı. En ağır suçları işlemiş ancak affedilmiş mahkumlar Strafkompanie'ye naklediliyordu. David, bu noktada dış görünüşün ne kadar önemli olduğunu anlamıştı. David, bu fırsatları kullanmayı öğrenmişti ve kendini sıcak bir yere atıverdi. Ama neredeyse beş aydır oradaydı. David, Helen'in onun peşinde olduğunu düşünerek kendini mutlu hissetti. Solgun mahkûmlar hep beşerli gruplar halinde hazırda bekliyordu. Bu, David'in içinde büyük bir heyecan uyandırdı. Birileri onun uçurumun kenarında olduğunu, ağır işlerde bir gün daha dayanamayacağını biliyor olmalıydı. Birinin Helen'e onun hakkında bilgi verdiğinden emindi. Auschwitz'te bu kadar uzun süre hayatta kalmak iyiye işaret olmalıydı. Her ikisi de 'ayrıcalıklı mahkûm' statüsüne yükseldi, ekstra tayın ve daha güvenli işler yapmaya başladı. Helen Zipora Spitzer ve David Wisnia, Nazi Almanyası'nın en kötü şöhretli ölüm kampı olan Birkenau'da hayatta kaldıkları her anın son anları olabileceğini biliyorlardı. .
. . . Birileri onun uçurumun kenarında olduğunu, ağır işlerde bir gün daha dayanamayacağını biliyor olmalıydı. Mart 1943'te bir pazar öğleden sonrasında, David kaldığı sıcak yerde bir sarsıntıyla uyanmıştı. İşte bu, diye düşündü; bu iş böyle bitecek. Helen, Auschwitz kadın kampında Naziler için istatistiksel grafikler oluşturan bir grafik tasarımcısıydı. Helen'le birlikte olmak ona cesaret veriyordu. En az altı metre derinliğinde bir çukura düştü. Birinin Helen'e onun hakkında bilgi verdiğinden emindi. . Strafkompanie ise acımasız işkence yöntemleriyle biliniyordu. David, Auschwitz'ta rahatlıkla geziniyordu ve her şey hava koşullarıyla başladı. Kırmızı yanakları ise hala sağlıklı ve 'işe yarar' olduğunu gösteriyordu. Polonya'nın soğuk rüzgârı ince giysilerin üzerinden esip geçerken ısınmak neredeyse imkansızdı. Cesaret, sebat ve biraz da şansla hayatta kaldılar. Sadece 16 yaşında olmasına rağmen, hayatın ona öğrettikleriyle başa çıkmıştı. Wisnia, kampa gizlice inşa edilen bir direkten tırmanarak kaçmayı başardı ve ardından Polonya'da yerel direniş gruplarına katıldı. Helen toplama kampına vardığında görevi ağır taşları kaldırmaktı. David o anda kendisini öldüreceklerini düşündü ve depodan sorumlu komutanla yüzleşti. Bu da aşkın engel tanımaz gücünü gösteren bir apaçık kanıttı. Onu aradıklarını anladığında paniklemişti. Artık karanlık yıllar geride kalmış ve bundan sonra müziğe olan sevgilerini ve daha güzel zamanların anılarını paylaşacaklardı. Auschwitz'te bu kadar uzun süre hayatta kalmak iyiye işaret olmalıydı. Bakışmaları ve kısa sohbetleri sanki hiç durmamış gibi devam etti. Grafik tasarımına ilgi duyan 23 yaşındaki Helen, Mart 1942'de Auschwitz kampına gönderilen ilk Yahudiler arasındaydı. Yorgunluktan uyuya kalan David, yoklamayı kaçırmıştı. Belli ki bir süredir acı soğuğun altında bekliyorlardı. Göze batmayacak şekilde küçük notlarla birbirlerine mesaj gönderiyorlardı ve zaman zaman da yolları kesişiyordu. David Wisnia ise Auschwitz'den kaçmayı başaran nadir kişilerdendi. Bir subay David'in ayaklarının altındaki tahtayı tekmeledi. Birbirlerine not göndermeye de devam ettiler. En ağır suçları işlemiş ancak affedilmiş mahkumlar Strafkompanie'ye naklediliyordu. Ceza bölgesinden asla canlı çıkamayacağından emindi. Mahkumlar diğer mahkumlardan izole edildi. Her şey böyle başladı. Bu, David'in içinde büyük bir heyecan uyandırdı. Bir memur, ona ölümle tehdit ederken, David'in içinde bulunduğu çamur ve toprakla kaplı ortam, onun kabuslarını daha da korkunç hale getirdi. Her ikisi de evlerini, ailelerini kaybetmişti ve şimdi sadece suçları Yahudi olmak olan bir yerde esaret altındaydılar. Bir grup SS adamı seyirci olarak yanında duruyordu. David esir alanlara şarkı söylerken Helen, kamp istatistiklerini içeren diyagramlar çizimi yapıyordu. David, cezaevi koğuşundan kurtulduğu için daha da önemli hale geldiğini hissediyordu ve aslında bu durum azımsanacak bir başarı değildi. Pazar günleri öğleden sonraki nüfus sayımı saat 1'de yapılıyordu. Ve aslında David'in boynundaki ipin bağlanmadığı, David çukura düşünce anlaşıldı. Bir gardiyan, David'i bir zamanlar içinden cesetler çıkardığı hendeğin yanından sürükleyerek geçirdi ve onu bir su birikintisinin önüne bıraktı. David'e göre Helen, onu görmek için sık sık gelip, orada olmak için bahaneler buluyordu. . Helen Spitzer, Auschwitz'de önemli bir pozisyonda olduğu için hayatta kalmayı başarmıştı. O ve diğer işçiler, dezenfekte edilmiş giysileri öğlen saatlerine kadar asmışlardı. Biri ona göz kulak olmuş olmalı, diye düşündü. Önemli biri haline geldiğini biliyordu ama bu kadar insan onun için duruyorsa, düşündüğünden daha önemli olmalıydı. Şarkı söylemeyi seven 16 yaşındaki Polonyalı bir Yahudi olan David ise 9 ay sonra geldi. David, bu noktada dış görünüşün ne kadar önemli olduğunu anlamıştı. Kamptaki ölüm sayıları giderek artarken, Helen Naziler'e karşı koymak ve olmaması gereken yerlere gitmemek için yöntemler buluyordu. Uzun bir sessizlikten sonra, nihayet ilk adımlar atılmaya başlanmıştı. Her ikisi de 'ayrıcalıklı mahkûm' statüsüne yükseldi, ekstra tayın ve daha güvenli işler yapmaya başladı. Gardiyanlar ellerindeki coplarla toprak yollarda ilerliyor ve budaklı ağaçların altında komutlar yağdırıyordu. Artık sağlıklı görüntüsü kaybolmuştu, kilo ve güç kaybediyordu. Sadece bir şey onu tam bir umutsuzluktan uzak tutuyordu: Eğer yeni gelen biri olsaydı, işinin biteceğini, oracıkta infaz edileceğini düşündü. Helen Zipora Spitzer ve David Wisnia, Nazi Almanyası'nın en kötü şöhretli ölüm kampı olan Birkenau'da hayatta kaldıkları her anın son anları olabileceğini biliyorlardı. David, bu fırsatları kullanmayı öğrenmişti ve kendini sıcak bir yere atıverdi. David, Helen'in onun peşinde olduğunu düşünerek kendini mutlu hissetti. Daha uzun ve yorucu saatler çalışarak el arabalarıyla çakıl taşıyor ve merkezi drenaj hendeğini kazıyorlardı. David, hiçbir zaman bir kadınla böyle bir zamanda tür bir ilişki içinde olacağını düşünmemişti. Mahkûmları soğuğa karşı koruyacak az sayıda alan vardı. Savaşın sona ermesiyle bu çift bir araya gelecek ve David, eşine savaş öncesi babasıyla opera ziyaretlerini anlatacaktı. Ama neredeyse beş aydır oradaydı. David ise açlıktan ölmüş bedenleri taşıması için zorlanmıştı. Solgun mahkûmlar hep beşerli gruplar halinde hazırda bekliyordu.